29 Aralık 2010 Çarşamba

Yeni yıl geldi de bana mı geldi?


Hee, bana geldi!! Ama kabul edin, Yeni yıldan sonra farklı olan sadece iki şey olacak:

1-bundan sonra yıl bölümüne 2011 yazıcaz

2-Bünyedeki alkol oranı sebebiyle başımızdaki dev ağrıyı, kafatasımızı bir matkapla delip beynin içindeki fazla sıvıyı bu delikten akıtmak sureti ile geçirmek isteyeceğiz.

Kabul edelim, yeni yıl geldi diye kimse final dönemini iptal etmeyecek. Okul nüfusunun %50si "sıçtın mavisi" görmeden 2010-2011 güz final dönemini bitiremeyecek.

O zaman yeni yıldan her yıl olduğu gibi biz öğrenciler şunu dileyelim:

"Önümüzdeki yılda derslerime hep günü gününe çalışıcam; hiçbir dersimi asmıycam, not ortalamamı yükselticem.Amin."

Yeni yılla beraber bu dileği dileyip gelişme gösteren arkadaşları 2012'ye girerken yanaklarından öpmek sureti ile bizzat tebrik edicem.

21 Aralık 2010 Salı

İnek gözükme akımı


Modanın kalbine yerleşen yeni bir akım bu. Kalın çerçeveli gözlük takmak, bir numaralı kural olarak zirvedeki yerini almış gözüküyor. Ama buradan bu akıma uyacaklar için bir uyarıda bulunmak istiyorum: Kendinize bir sorun, "Ben hali hazırda inek miyim?". Eğer öyleyseniz, bu gözlüğü takarak modaya uymak için iyi bir başlangıç yaptığınızı sanarak tam bir faciaya sebep olacaksınız. Sizin inek olduğunuzu zaten herkes biliyor, daha fazla göze sokmayın, rica ediyorum.

Hoş, inek gözükme akımının "Zeki değilim ama farkettirmemeye çalışıyorum" demekten farklı olduğunu düşünmüyorum, dolayısıyla bana kalırsa bu modadan ziyade sadece bir gönül avuntusu. Gene de, atalarımız bu konuda en doğru lafları söylediğinden, anonim bir alıntı ile konuyu sonlandırmak en iyisi: "Güzele ne yakışmaz!"

18 Aralık 2010 Cumartesi

yurt odası


yurt odası adeta 1+0 ev gibidir. Yemek yediğin yer, ders çalıştığın yer, oyun oynadığın yer, arkadaşlarını ağırladığın yer, hepsi aynı mekandır. Utanmasalar, s.çtığın yeri bile aynı yere koyacak bu mimarlar. Ama olsun, bu karda-kışta-ayazda başımızı sokacak bir yerimiz var çok şükür..
(Not: Başını sokacak yeri olmayan öğrencilere bugün Kılıçdaroğlu söz verdi: "İktidara geldiğimizde 'Benim yurdum nerede?' diyen üniversiteli genç kalmayacak" dedi.)

17 Aralık 2010 Cuma

Uykusuzluğun insan bünyesi üzerine olan etkileri üzerine


Önce "obaaa az uyudum ve buna rağmen kendimi çok zinde hissediyorum! Gidip hemen ders kitabımı açıp çalışmalı ve mezun olduktan sonra ekonomiyi kurtarmak üzere seçilmiş kişi (bkz. the one) olarak kendimi bana atfedilmiş bu göreve hazırlamak için bir düzine makale okumalıyım" derim kendi kendime.

Ders çalışmaya başlar ve kafam kadar olan kitabın 5. sayfasında sıkılıveririm. Nasıl olsa uykum yoktur, deli danalar gibi koşmak ister deli gönlüm, biraz internette oyun oynayıp sonra ders çalışmaya devam edebilirim. Oyunu da www.nintendo8.com adlı siteden oynamaktayım, zira çocukluğumun oyunlarının keyfi başkadır.

Oyundan baydıktan sonra gözlerimin ekrana bakmaktan ağrıdığını keşfeder ve bu halimle okuma yapamayacağıma karar veririm. Aylak aylak takılırım.

Uyumaya karar verdiğimde sabahın dördü olmuştur bile.

Ertesi gün 8'de kalkıp derse gitmek farzdır. 4 saat uyumuş ve önceden de pek uyumamış bir insan canlısı için bu, "doubleişkence"dir. Duş almadan ayılmak tanımsızdır.

Duş aldıktan sonra yurt odasında kar yağan bir günde üşümemek ise olasılıksızdır. Bu sebeple expected value of vücut ısısı sıfırın altındadır. Tatlı bir uyku gelmektedir bünyeye. Ama öğrenci uyumaz! Dersime giderim.

Dersin 100 cümlesinden önemli 5 tanesini seçerim ve sadece onları hafızama alırım. Çünkü uykusuz bünye başağrısı yapmaktadır. Acı katlanılmazdır.

Uykusuzluğun yarattığı ruhsal çöküş yemek yeme isteğimi sıfıra indirir. Mide boştur, boş mide bulanır, bünyenin şalteri atmaktadır. Bünye sinir yapar, o da arkadaşlarıma patlar. Sevgili arkadaşlarım tavan yapmış sinir katsayısından dolayı cilalanıp parlatılmanın etkisiyle olay mahalini terkederler. Uykusuz bünye, yaptığının ayırdında dahi değildir.

Bu sebeple uykusuz bünye cuma gününe vasıl olduğunda saat 20:25'te uykuya dalarak kendine restart atmaya gider. Restart kaçınılmaz sondur.

12 Kasım 2010 Cuma

Kariyerimden ben sorumluyum, evet!


Sevgili Eğitişim Kariyer Enstitüsü çalışanları,

Evet, biliyorum, kariyerimden ben sorumluyum. Madem bu argümanla spam'ime bolca mail dolduruyorsunuz, size sorarım, madem ben sorumluyum, size ne oluyor? Sizin neyinize benim kariyerim? Lütfen benimle ve kariyerimle ilgilenmeyiniz.

Saygılarımla.

5 Kasım 2010 Cuma

Burası Benim Çöplüğüm Değilmiş Meğer

Benim okulum, dolu dolu 5 senedir benim mahallem diyerek yürüdüğüm çimlerde, yollarda, adım başı zırhlı araç, adım başı kasklı-coplu polisler... Benim yaşadığım yere gelen adamın "kanka"ları, bana "potansiyel tehdit" gözüyle, kötü kötü bakıyorlar.. Dişlerimi sıkıyorum, yumruklarımı, içim titriyor, istemiyorum bu gözdağını, bu potansiyel tehdit algılamalarını, bana kendimi savunmasız hissettirme çabasını, istemiyorum, neden geldin, neden huzurumu bozdun? Burası benim üniversitem, benim okulum, burada benim yaşanmışlıklarım var, burası benim ait olduğum yer, ve bugün burada dışarıdan gelen 8738746234 tane korumanın-polisin ellerindeki türlü saldırı ve korunma aracıyla beni ait olduğum yerde ezik gösterme çabasını kabul etmek istemiyorum.

Meğer burası benim mahallem değilmiş. Burası gücü eline alıp gözdağı vermeyi normal sayan adamın yeriymiş.

31 Ekim 2010 Pazar

Demet Evgar'ın Seksi ama Müstehçen Olmayan Hali


Demet Evgar bir filmde "boru dansı" (onun adı direk dansı değil miydi?) yapmış. Konuyla ilgili açıklamada da "Çok seksi ama asla müstehçenliğe kaçmayan bir sahne oldu" demiş. Sahneyi şahsen görmedim, hakkaten öyle bir sahne olabilir. Ama o sahneyi müstehçen olarak algılayacak çok herif olacaktır. Filmi izlerken bir abaza grubunun şu sözleri söylediğini hayal edebiliyorum:

"O karının kaydığı boru benimki olacaadı beah!!"

29 Ekim 2010 Cuma

Silindirella

Bir varmış, bir de bakmış ki yokmuş. Kim bakmış, nereye bakmış? Kim pişirmiş, kim yemiş? Okuldan kim gelmiş? Dolaptaki sütü kim içmiş? İçen neden dağa kaçmış? Ormanlar kül mü olmuş? Mavi boncuk kimin yakasına daha çok yakışmış? Michael Jackson'la Madonna'yı hangi çocuklar çuvala sokmuş? Çuvalın içinden hokus pokus yaparsak beyaz tavşan çıkar, güvercinler uçar mıymış? Güvercinleri besleyen hangi insanın dileği gerçek olmuş? Dilek havuzuna atılan paraları akşamları sokak çocukları toplarsa dilek dileyenler o çocukların hayır duasını alır ve dilekleri mi gerçekleşirmiş?

Bunları düşünürmüş Silindirella. Silindirella hayal dünyasında yaşamayı severmiş, çünkü gerçek hayatta onu sevindiren bir tek şey yokmuş. Odasına giren cadaloz üvey annesini korkunç bir yaratığa benzetir ve iyilik meleği Serena'yı çağırırmış hemen yanına; Serena'nın onu Cadalozella'nın türlü kötülüklerinden koruyacağını bilirmiş. Ancak Serena'nın gücü, Cadalozella'nın iki kızının şeytanlıklarını savmaya yetmezmiş: Blair ve Georgina. İşte o zaman kendini işe verirmiş Silindirella, çalışır da çalışırmış, yerleri silerken tırnaklarıyla Blair'in yüzünü tırmaladığını, koltuk minderlerini havalandırırken sopayla minderlere değil de Georgina'nın beline beline ıslak sopayla öldürücü darbeler indirdiğini düşlermiş. Bazen de rüyalarında bir silindir olup bu ikisini pestile çevirdiğini keyifle izlermiş.

Silindirella kendi dertleriyle boğuşa dursun, ülkenin kraliçesinin dertlerine bakalım biraz. Kadın fenalarda. Çünkü oğlu aseksüel. Eh, aseksüel oğlan döl verir mi? Vermez. Vermezse ne olur? Kraliçe torun torba sevemeyeceğine üzülecek değil heralde? Karının derdi, Arrivederci familyasının sonunun da arrivederci olacağı hakkında dedikoduların alıp yürümesi ve diğer zengin ailelerin bu durum üzerine gözünü tahta dikmesiymiş. Gossip Bitch bu haberi duyarsa sonları hayırlı değilmiş. Kadın kendi elleriyle hazırladığı son 5 yıllık kalkınma planında oğlunu evlendirmeye karar vermiş ki dedikodu malzemesi olmasınlar. Öbürsü 5 yıllık kalkınma planında ne adım atacağına sonra karar verecekmiş. Kısa vadede krizi atlatmak şartmış. Oğluna "Çocuğum sana parti düzenliyorum, arkadaşlarında doktorculuk oynarsın" demiş. O da "He, olur ana" demiş. Parti hazırlıkları başlamış sarayda.

Ferman kasabanın meydanında okunmuş, güzel çirkin her tip kukulu insan varlığı davet edilmiş partiye. Silindirella çok özenmiş, ot gibi yaşıyo ya. Ama Blair ve Georgina onun gitmesini istememişler elbette. Salak karı, "Ben partiye gitmeye çok korkarım" desene! B. ve G. de sırf sana işkence olsun diye alıp seni oraya götürürlerdi böylece. Ahh sen daha hayal dünyasında yaşa dur, hala o gece perinin gelip sana terlik pabuç alıp seni balkabağıyla saraya göndereceğine inan. Şizofrenik karı! Gidememiş tabi ki. Silindirella'ya da çamaşır çitilerken B.nin suratını G.nin gtüne sürttüğünü ve sürtünme katsayısının etkisiyle dumanlar çıktığını hayal etmek kalmış.

Peki ya pirense ne mi olmuş? O gün pirensle evlenme hayali kuran Blair ve Georgina'da savaş alanının ortasına düşerek birbirlerine rakip çıkmışlar. Blair türlü kurnazlıklarla pirensi köşeye sıkıştırıp zorla kızlığını bozdurduktan sonra töreler icabı gereği kendini evlendirtme planları kurarken, bir bakmış ki Georgina çoktan bu planı uygulamaya geçirmiş, son aşamanın gerçekleşmesine ramak kalmışmış. Blair ve Georgina o arada cat fight yaparlarken pirens bunu seksi bulmuş ve aseksüel kimliğinden sıyrılmış. Ama pirens akıllıymış tabi, içerideki daha güzel karıların yanına gitmiş ve kendine ve malına mülküne eş değer güzellikteki bi karıyı seçmiş. Çok gaza geldiğinden derhal imam nikahı kıyaraktan o gece gerdeğe girmişler. O geceden kalan aşklarının meyvesi 9 ay sonra kraliçe'nin kollarında görülmüş. Kraliçenin yüzünde ise huzurlu bir gülümseme...

Masal da burada bitmiş.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Kırmızı Başlıklı Kız


Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler tellal iken, baban da senin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir kırmızı başlıklı kız varmış. Bu kırmızı başlıklı kızın anası sürekli bok varmış gibi tarçınlı kurabiye pişirir, bunların hepsini alır bir sepete koyar, sonra da kırmızı başlıklı kıza "Git bunları o uyuz babaannene götür" dermiş. Kız, "Kadın madem uyuz ne diye kadına kurabiye yapıp duruyorsun? hem ben onun hastalık muhabbetlerini, romatizma ağrısı şikayetlerini Allah'ın her günü dinlemek zorunda mıyım?" diye sorarsa, kadın, "Ay onun o boyu devrilecise oğlu içki kumar ve kadın gibi türlü illetlere karıştıktan ve ben onu büyük bir tazminatla kapı dışarı ettikten sonra kadıncağızın hiç huzuru kalmadı, vicdanım sızlıyor da ondan yapıyorum bunları. Hem oğlunun parasıyla aldığım son model fırından biraz da o faidelensin yazıktır, ah-hahay!" der, sonra da, "Hem senin o karıyla kan bağın var, benim ise yok, o muhabbetleri dinlemek zorunda olan elbette ki sensin" diye eklermiş. Kadın kızını gitmeden önce uyarırmış: "Bana bak, o ormanın içindeki kestirme yoldan gitme seni kurtlar kapar, onun yerine şehir içindeki yoldan git, yolda belki zengin bir koca adayına rastlar da kafalarsın onu. Hoş, sende o cilve ne gezer!".

Kırmızı başlıklı kız her gün annesinin dediği gibi şehir içindeki yoldan gidermiş, ama bu sefer eve bir an önce dönüp, İsmail YK'nın önerilerine uyarak girdiği Facebook'ta kafaladığı Justin Bieber adlı sempatik çocukla yazışmak niyetindeymiş. Bu salak kırmızı başlıklı kız sanırmış ki Justin tüm şarkılarını ona yazar ve tüm Amerikanya halkına seslendirirmiş. Oysa ki Justin, küçük kızları tuzağına düşürmek için harıl harıl chatleşen bir abaza Türk erkeğinden başka biri değilmiş. Bizim salak kız bütün bunları farkedemeyecek kadar bön olduğundan, kısa yoldan gidip dönme kararını almış ve ormanın içine sapmış. Ağaçların arasından "Castiin, ay lav yuuu!" diye türküler çığıra çığıra giderken onu kötü kalpli kurt duymuş. Ağaçların arasından fırlayıp kırmızı başlıklı kızın yolunu kesmiş. Kurt mal mı, neden kızı oracıkta yememiş? Bilemiyorum. Ama kızla muhabbet etmeye başlamış:

MAL KURT: Oh, uzun zamandır buradan geçen birine rastlamamıştım. Nereye gidiyorsunuz kırmızı başlıklı genç hanım?
SALAK K.B. KIZ: Büyükannemin evine gidiyorum. Hani bu yolun sonundaki harabe, damı akan, yeşil kapılı ev var ya, o.
MAL KURT: Öyle mi? Büyükanneni tanırım, oldukça hoş sohbet bir kadındır. Kendisine Sir Lozenzo Von Matterhorn'un selamını iletirseniz, beni çok müteşekkür edersiniz küçük hanım.
SALAK K.B. KIZ: Elbette iletirim, Sir Matterhorn. İyi günler dilerim.

Böylece kırmızı başlıklı kız yoluna devam eder. Bu sırada patiye kuvvet yol alan mal kurt eve kırmızı oynar başlıklıdan önce varıp babaanneyi yer, kadının pembe pijamalarını da üstüne geçirir, ve kadının yatağına girer. Üstünü yorganla örter ki kırmızı başlıklı kız kurtun kıllarını farkedip olaydan kıllanmasın.

Kırmızı başlıklı kız kapıyı çalar ve "Büyükanne, büyükanne, ben geldim" diyerekten içeri girer. Kurtu görür görmez bi gariplik olduğunu anlayan kırmızı başlıklı kız sorar:

K.B.KIZ: Büyükanne, kulakların niye bu kadar büyük? Bu sefer de kabakulak mı oldun yoksa?
BÜYÜKANNEMSİ KURT: Yok evladım, seni daha iyi duyabilmek için kulaklarımı estetik operasyonla büyüttüm.
K.B.KIZ: Öyle mi? Gözlerini de mi büyüttün büyükanne?
BÜYÜKANNEMSİ KURT: Yok katarakt ameliyatı olduktan sonra kendiliğinden büyüdüler. Ama bu sayede seni daha iyi görebiliyorum artık.
K.B.KIZ: Peki ya burnun büyükanne?
BÜYÜKANNEMSİ KURT: Burnumdaki etten dolayı horlamam tüm ormanı rahatsız ediyormuş. En son maymunlar gelip beni gıdıklamakla tehdit ettiklerinden burundan da bir ameliyat oldum. Eti almak yetmiyormuş, burun kanallarımı genişlettiler. Ama iyi oldu. Annenin pişirdiği tarçınlı kurabiyeleri de seni de içime sindire sindire koklayabilirim artık.
K.B.KIZ: Peki ya dişlerin büyükanne? Artık dişçiye verecek kadar da paran kalmamıştır herhalde. Hoş, bu kadar ameliyatla dünya güzeli olup çıkman lazımdı ama daha da bir çirkinleştirmişsin kendini.
BÜYÜKANNEMSİ KURT: Sen büyükannen hakkında ne biçim konuşuyorsun, kaltak? Seni bir ısırıkta yemek için büyüttüm o dişleri ben!!!!

demiş ve kızı yemiş.

Hem büyükanneyi hem de kırmızı başlıklı kızı yiyen kurt kendini inek sandığından bir ağacın kenarına geviş getirmek amacıyla yatma kararı almış. Derenin şırıltısıyla şıp diye uykuya dalan kurtu ormanın edeleli ve seksi avcısı görmüş, kurtun karnını bir çırpıda yarmış ve hem büyükanneyi hem de kırmızı başlıklı kızı oradan kurtarmış. Avcının bu hareketinden ve edeleli vücudundan etkilenen büyükanne oracıkta avcının dudaklarına yapışmış. Bu sahneye tanık olan kırmızı başlıklı kız bu travmayı bir türlü atlatamamış ve psikolojik bunalıma girmiş. Justin Bieber'la evlenmeyi bu hayattan kurtuluş yolu olarak gören kız Castin'le Alibeyköy'de buluşmak üzere sözleşmiş. Buluşur buluşmaz karşısında bulduğu abazan Türk erkeği onu Etiler'e götürmüş ve boğazını kestikten sonra bir çöp tenekesinin içine atmış. Adam, bu zaferini bir seyyar satıcıdan aldığı sucuk ekmekle ödüllendirmiş.

Masal da burada bitmiş.